“Sokakta ilk müzik yapmaya başladığımız zamanlar, çaldığımız şarkılarla duygulanıp gözleri dolanlar oluyordu.”
Taksim-İstiklal Caddesi üzerinde müzik yapan Suriyeli grup Domsek’in üyelerinden Basel Al Khalil böyle diyor ve ekliyor: “Ama artık daha neşeli şarkılar çalmak istiyoruz. Çünkü Suriyeli kardeşlerimiz yeterince üzgün. Madem gurbetteler, onları sevindirmek gerek.”
Yakın zamanda yolunuz İstiklal Caddesi’ne düştüyse Domsek’i fark etmemeniz mümkün değil. Kulağımıza çalınan ortak kelimelerin varlığından mı, müziğin tınısının bize hiç uzak olmamasından mı, yoksa her ikisinden mi bilinmez Domsek, caddede müzik yapan diğer gruplardan bir miktar daha dikkat çekiyor. Suriye’de devam eden savaş, daha önce birbirini tanımayan bu dört adamın yolunu İstanbul’da kesiştirmiş. Şimdi o kesişen yolda sadece Suriye değil bütün Arap coğrafyasına ait şarkıları çalıp söylüyorlar ve bu yolla ailelerini geçindiriyorlar. Hepsi savaştan önce Suriye’de düzenli iş sahibi olan grup üyeleri için sokakta müzik yapmak ilk başta çok zor gelmiş. Çünkü Arap ülkelerinde sokak müzisyenliği yaygın olmamakla birlikte pek hoş da karşılanmıyormuş. Grubun gitaristi Basel Khalil, çekingenliğini atmasının uzun zaman aldığını söylüyor. Ülkesinde hatırı sayılır bir kesimin tanıdığı hatta grubuyla çıkardığı bir de albümü olan Khalil, İstanbul’a geldiğinde bir süre sokak müzisyenlerini dışarıdan gözlemlemiş hatta içten içe biraz da eleştirmiş, birkaç ay sonra kendisinin de sokakta müzik yapacağından habersiz…
İlk zamanlar enstrümanların arkasına saklanırdık
Khalil, 22 yıldır profesyonel olarak müzikle ilgileniyor. Bir süre müzik eğitimi için Rusya’ya gitmiş ve Şam’a döndükten sonra Rus Kültür Merkezi’nde eğitmenlik yapmış. Aynı zamanda farklı ortamlarda gitar dersi veriyormuş. Ta ki savaş çıkana kadar. Sonrası malum hikâye. Yıkılan evler, bozulan düzenler, yeni bir hayat arayışında çıkılan yollar… Onun yolu ilk olarak Mısır’a çıkmış. Fakat orada da zorluk yaşayınca eşi ve iki oğlu ile birlikte İstanbul’a gelmiş. İlk dört ay iş bulamayınca grubun diğer üyeleri Muhammet ve Khalel ile tanışıp onlarla birlikte İstiklal Caddesi’nde çalmaya başlamış. İlk günlerini şöyle anlatıyor: “Hep enstrümanımın arkasına saklanırdım, çok çekindim ilk zamanlar ama daha sonra bunun aynı zamanda kültürümüzü hem Türklere hem de diğer milletlerden insanlara tanıtmanın bir yolu olduğunu fark ettim. Her şeyden önemlisi aileme bakmak için bu işi yapmak zorundayım.”
Domsek üyeleri için tek zorluk ülkelerinden uzakta ayakta kalmaya çabalamaları değil sadece. Başka zorlukları da var bu işin. Grubun udîsi Muhammet Durğan konuşmaya ‘Polis bize pek iyi davranmıyor.’ diye rek başlıyor. Genel olarak yoldan geçenler tarafından çok sevilseler de ‘Başımızı şişiriyorsunuz.’, ‘Gidin başka yerde çalın.’ diyen bazı mağaza sahipleri ve seyyar satıcılar da varmış. Bütün bunlardan şikâyet ettikten sonra hemen ekleme gereği duyuyor Durğan: “Bizim bütün Arap komşularımız Suriyelilere kapılarını kapatırken Türkiye açtı. Allah razı olsun. Tabii kötü imajı olan bazı Suriyeliler de var, kabul ediyoruz. Ama biz bu algıyı değiştirebiliriz.”
Bir gün çıkmazsak bütün düzenimiz bozuluyor
Savaş başladığı sırada Durğan, Şam’da konservatuar eğitimi alıyormuş ve haliyle eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmış. Bir kardeşi hapiste ölen Durğan, anne-babasını ve diğer kardeşlerini Suriye’de bırakarak İstanbul’a gelmiş. Dizilerden çok iyi bildiği ve hep ‘bir gün gezmeye giderim inşallah’ dediği Türkiye’ye ‘yeni bir başlangıç yapmak’ ve hayatını kazanmak için gelmesine ise kendisi bile şaşırıyor. Bir süre işsiz kalan genç müzisyen, Paşa adlı bir restoranda Suriyeli bir ses sanatçısının arkasında çalmaya başlamış. Bu restoran kapanınca Durğan’ın aklına sokakta müzik yapmak gelmiş. Ve restoranda birlikte çaldığı akordeon sanatçısı Khaled Al-Halebi’ye bu fikrini açmış.
Burada sözü grubun diğer üyesi Halebi’ye verebiliriz. Al- Halebi de 1986’dan beri profesyonel olarak müzikle ilgilenen ve hayatını müzikten kazanan biri. Suriyeli ünlü sanatçılarla birlikte çalan Halebi, aynı zamanda akordeon ve org dersleri veren bir müzik öğretmeni imiş. Savaş başlayınca her şeyini kaybetmiş ve ilk olarak Mısır’a gitmiş. Burada da onu bir başka talihsizlik karşılamış, bu kısmı kendisi anlatsın: “Suriye’den ayrıldığım sırada Mısır’da Mursi iktidardaydı ve Suriyelileri vizesiz alıyordu. Ben de 30 yıldır Mısır’da yaşayan kardeşimin yanına gittim. Ailem Halep’te kaldı. Tam ailem de yanıma gelecekken Sisi iktidara geldi ve o da vizesiz gelişleri durdurdu. Ben Mısır’da kaldım, ailem Halep’te.”
Mısır’da da ortalık karışınca Türkiye’ye gelmiş Al-Halebi ailesi. İstanbul’a geleli 1 yıl kadar oluyor. 6 ay bir kumaş fabrikasında yıkama işinde çalışan Halebi, çok zor ve ağır koşullarda yaptığı işi az bildiği Türkçesi ile şöyle anlatıyor: “Günde 12 saat, aylığı 900 lira ile çalıştım. Ellerim hep yara olmuştu.” O günlerde çok kısıtlı para kazandığından oğlunun okuldan kaydını aldırmak zorunda kaldığını anlatıyor. Çünkü oğlunun desteği olmadan geçinmeleri mümkün değilmiş. Fabrikadan çıktıktan sonra Muhammet Durğan’ın da bahsettiği restoranda Halepli sanatçının arkasında çalmaya başlamış. Orada Muhammet ile tanışınca ise grubun temeli atılmış. “Şimdi kazancınız nasıl diye soruyoruz?” ‘Elhamdülillah. Oğlumu tekrar okula kaydettirdim’ diye cevap verip ekliyor: “Ama bir gün çıkmazsak sokağa, bütün düzenimiz şaşıyor. Çünkü kazandığımız para ancak yetiyor.” Bir keresinde polis izin vermediği için 10 gün kadar sokakta müzik yapmamışlar. O süre zarfında 1200 TL borçlandığını anlatıyor Al-Halebi. Soğuk havaların yol açtığı zorluktan ise ‘Polis gitti bu kez kar geldi’ diye bahsediyor ama soğuk, hastalık gibi durumlara aldırış etmeden çıkıyorlarmış sokağa.
Sokakla gelen ün
Domsek, beş kişi ile çıktığı yola dört kişiyle devam ediyor. Saksafon çalan arkadaşları Urok, kısa bir süre önce Avrupa’ya giderek grup ile yollarını ayırmış. Ritimde ise Malath Moghraby var. Moghraby, Suriye’de iki kez hapse girmiş bir isim. Yedi yaşından beri müzikle iç içe olan Moghraby’nin babası da tanınmış bir müzisyenmiş. Moghraby de ilk zamanlar sokakta çalmaktan çekindiğini ama sokak müzisyenliğine bakışın Suriye’dekinden farklı olduğunu fark edince fikrinin değiştiğini anlatıyor.
İlk zamanlar enstrümanlarının arkasına saklandıkları sokak, gruba belli bir ün de sağlamış. Gelen geçenler arasında, arkadaşlarına grubu işaret edip ‘Bak bunlar Suriyeli galiba. Çok güzel müzik yapıyorlar.’ diyen çok. Muhammet Durğan ise “Bizi tanıyanlar artık ufak çaplı konserlere ve sahnelere çağırıyorlar.” diyor. Bunlar arasında bazı meşhur kafeler ve oteller de varmış. El-Halebi ise Türk yetkililerden destek bekliyor: “Artık burada bir Suriye topluluğu oluştu. Keşke belediyeler ya da hayır kurumları bize sahne temin etse ve biz Suriyeli hemşehrilerimiz için konser versek. Bir taşla iki kuş vurulsa. Hem Suriyeliler vatan özlemini giderse hem de bizim düzenli bir işimiz olsa.”
]]
Instagram
YouTube
RSS