<![CDATA[
Demokratik reformlar, sivilleşme çabası, askeri vesayetle mücadele, AB uyum yasaları yönünde az gittik uz gittik, sonunda insanların fikirlerinden dolayı hapsedildiği, işadamlarının fısıldayarak konuştuğu, iktidardan farklı düşünen STK’ların, partilerin salon bulmakta zorlandığı, medyanın nefes alamadığı eski günlere döndük. Yanlışları içeride ve dışarıda dile getirme cesareti gösterenlere yapılan muamele bile eski Türkiye’yi aratmıyor artık. Eski moda şöyleydi: İşkence sıradan bir uygulama iken yönetimler hiç böyle bir şey yok gibi konuşurdu. Bu insanlık suçunu dile getirenler hain diye damgalanırdı. Yurtdışındaki diplomatların görevi, işkence yapıldığı “iftirasını” savmaktı. Ülkemiz güllük gülistanlık iken şu Batılı hainler sürekli işkenceden söz ederek Türkiye’yi karalıyordu.
Başörtülü öğrenciler okula giremezken resmi nutuklarda, Türkiye’nin herkesin din özgürlüğüne saygı gösteren, bu hakları anayasada garanti altına alan laik, demokratik devlet olduğu söylenirdi. Başörtülüler normal vatandaş değillerdi. Radikal idiler. Beyinleri yıkandığı için iradeleriyle karar vermemişlerdi örtünmeye. Üstelik İran veya Suudi Arabistan’ın maşasıydı bunlar. Dindarların haklarına saygı duyulmasını isteyen yabancılar ise olsa olsa ülkemize “yeşil kuşak” projesini dayatmak isteyen alçaklardı.
Demokratik açıdan olumlu gelişmelerin yaşandığı birkaç yıl önce Brüksel’de kıdemli bir büyükelçimizin söyledikleri hâlâ kulağımda: “Eski Türkiye’nin diplomatı olmak zordu. Hele demokratik bir ülkede Türkiye’yi temsil etmek ızdıraptı. Çünkü ülkenizde her gün demokratik dünyaya ters olaylar yaşanır ve her yerde eleştirilirsiniz. İnanmasanız da bu saçmalıkları savunmak zorundasınız. Muhataplarımızı, Türkiye’de aslında Kürt olmadığına ikna etmek için az ter dökmedik. Allah’tan o günler geride kaldı.”
Geride kaldığı çok şüpheli. Şu an Türkiye’yi yöneten ve eskiden yaşadığı mağduriyetleri dünya başkentlerine taşıyan iktidar, kendi mağdur ettiklerinin bunu yapmasını eskiler gibi hainlik diye yaftalıyor. Diplomatlarımız da eskiden olduğu gibi demokratik dünyanın ölçülerine ters saçmalıkları savunmak zorunda. Ülkedeki demokrasi dışı gidişatı eleştiren yabancılar da eski Türkiye’de moda olan aşağılamalara muhatap.
AKP iktidarı demokrasi dışı baskılara maruz kaldığında Avrupalı birçok aydın ve siyasetçi buna itiraz etmiş, hatta gazetelere ilan vermişti. O günlerde eski CHP zihniyeti, bu tepkiyi veren Avrupalıların, AKP ve Zaman muhabirlerince kandırıldığını, hediyelerle aldatıldığını söylerdi. Eski CHP’nin bu söyledikleri, şimdi AKP ve emrindeki havuz medyasının dilinde.
Avrupa Parlamentosu’nun 551 üyesi ocak ayında bir karar alarak Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın gözaltına alınmasını sert bir dille kınadı. Bu tavrın AB değerleriyle bağdaşmadığını vurguladı. Farklı siyasi çizgilere sahip, farklı ülkelerden bunca önemli ismin neredeyse oybirliğiyle verdiği karara bakıp yanlıştan dönmek yerine, AKP iktidarı bu insanların kandırıldığı, hapiste gazeteci olmadığı, onların terörist olduğu gibi eski Türkiye’nin bildik saçma tepkilerini verdi.
Şubat ayında bu kez ABD Kongresi’nden 88 milletvekili, Dışişleri Bakanı Kerry’ye mektup yazarak, Türkiye’de medyaya yönelik ‘cadı avı’na tepki göstererek konunun takipçisi olmasını istedi. Erdoğan’ın tepkisi, diplomatik teamülleri ve eski Türkiye sınırlarını da zorlayan türden oldu. Amerikalı vekilleri “kiralık” olmakla suçladı. Güya hiçbirinin gerçeklerden haberi yoktu. Kandırılıp satın alınmışlardı.
Çarşamba günü de ABD Senatosu’nun her biri ciddi ağırlığa sahip 74 üyesi, yine Kerry’ye Türkiye’de medyaya uygulanan baskıdan “derin endişe”lerini dile getiren mektup yazdı. “Çok sayıda gazetecinin, Erdoğan yönetimini eleştiren yazıları nedeniyle mağdur olduğu, Dumanlı ve Karaca’nın gözaltına alındığı belirtilen mektupta, “demokratik bir ülkede bunlar kabul edilemez” denildi.
Peki Türkiye ne yaptı? Adem Y. Arslan’ın haberine göre Washington Büyükelçimiz Serdar Kılıç, senatörlerin bu girişimini önlemek için onlara, “Türkiye’de basın hürdür. Hapiste gazeteci yoktur” diye bir mektup yazmış. Tabii gerçek dışı bu izah, imzacı sayısını artırmaktan başka işe yaramamış. Numan Kurtulmuş da dün konuya dair kendi eski çizgisine hiç yakışmayan şu cümleyi kurdu: “Türkiye’de medyaya baskı varmış gibi bir algı operasyonu yapılıyor.”
İşin aslı şu: Maalesef köhne bir zihniyet, topluma yeni Türkiye imiş gibi bir algı operasyonu yapıyor.
]]
Instagram
YouTube
RSS